Kitap Yorumu: Gregor ve Kan Kehaneti - Suzanne Collins

Gregor ve Kan Kehaneti, Suzanne Collins’in yazdığı Yeraltı Günlükleri serisinin üçüncü kitabıdır. Kitap 300 sayfa ve yine 20 TL. Kitapların fiyatları konusunda bir önceki yazımda isyan etmiştim ve bu sefer bu yazımda etmemeye kararlıyım. Hemen kitabın konusuna gelelim. Her zamanki gibi bize spoiler çakan arka kapağımızda yine her zamanki gibi spoiler var. “E bu arka kapak kitabın tanıtımını yapmaları lazım,” dediğinizi duyabiliyorum ama bu tanıtım değil açık açık spoiler. Tanıtım amacıyla belki ufak bir iki tane verirsin anlarımda bu resmen kitabın minik özeti. Bu arada kitabın adı farklı çevrilmiş. Aslında özgün adı ‘GREGOR AND THE CURSE OF THE WARMBLOODS’ yani Türkçe olarak ‘GREGOR VE SICAKKANLILARIN LANETİ’
*Warm kelimesi ılık anlamına geliyor aslında ama kitapta sıcakkan denildiği için böyle çevirdim*. Zaten kitapta Kan Kehanetinde sıcakkanlıların arasında bir salgın başlayacağı yazıyor.
Türkçe kapağı yine çok alakasız ve kötü.
Keşke orjinal kapağını yapsalardı.
Çünkü orjinali gerçekten harika!
Bu salgın son derece ölümcül ve insanı iğrenç bir şeye çeviriyor. Bu arada kitabı okurken iki kişinin adının ‘Açlık Oyunları’ serisinde de kullanıldığını fark ettim. Claudius ve Pollux. Kitabın arka kapağında da yazdığı gibi etçil bitkilerin yaşadığı bir ormana gidiyorlar bu sefer. Çünkü görevleri bu. Ormandayken sanki ‘Ateşi Yakalamak’ okurmuş gibi hissettim kendimi ve bu gerçekten mutluluk verici bir şey. Aynen oradaki gibi susuzlar, çok sıcak ve tehlikedeler. Suzanne Collins insanı heyecanlandırmakta profesyonel. Kan Kehaneti’ni çözmeden önce hiçbir şey anlamayıp ne kadar karışık olduğundan yakınıyorsunuz ama kitabın sonunda oysa ne kadar açık olduğunu fark ediyorsunuz. Zaten bu kitapta da gözünün önündeki şeyi kaçırdıklarını fark ediyorlar sonunda. *SPOILER* Gregor, annesi ve Bot’u yeraltına getirmek için Ripred onlara yalan söylüyor ve onları zorla getirtmeyi başarıyor. Aynı ikinci kitapta olduğu gibi. Kitabın yüzüncü sayfalarına doğru Gregor’un annesi (yani Grace) orada daha fazla kalamayacaklarını söyledikleri zaman birden kendisinin de salgına yakalandığını fark ediyor. Aslında onu Gregor fark ediyor ama her neyse. Böylece orada kalmayı kabul ediyorlar. O kadar yol gidiyorlar, salgını yok edeceğini sandıkları bitkiyi kurtarmak için karıncalarla savaşıyorlar, tüm bitkileri kaybediyorlar, hatta içlerinden ölende oluyor ama sonunda bütün o yaptıklarının boşa olduklarını anlıyorlar çünkü tedavi Neveeve denen doktorda. Aslında başından beri onda ve sonradan bunu itiraf ediyor. Gregor ve Luxa’nın sayesinde. Yani bütün yaptıkları boşa gidiyor. Kitabın sonunda annesi yeraltında kalıyor çünkü tamamen iyileşmemiş oluyor. *SPOILER SONU*
Bunun hangi ülkenin kapağı olduğunu
bilmiyorum ama ben çok beğendim. Bizimkilerde
uğraş çaba yok gelişigüzel kapaklar hazırlamakta
son derece kararlılar. DUY BUNU PEGASUS, DUY!
Kitabın kapağında eleştirilerden birisinde serinin son kitabı olabileceği yazıyordu ki buna katılmıyorum. Serinin en aksiyonlu kitaplarından olabilir belki de. Bunlar sayesinde zaten final kitabından umutlarım tavan yaptı. *İkinci kitabı okumayanlar bu kısmı okumasın* Luxa bir önceki kitapta görevleri sırasında kayboluyordu. Kitabın 200. Sayfasına kadarda etrafta yok zaten. Geri döndüğünde de Gregor’a kızıyor neden Felaket’i öldürmedin diye. Kitabın başından beri çok özlemiştim ama bu hareketiyle soğutsa da sonradan tekrar sevgimi kazandı. Gregor’la onu çok fena shipliyorum! *SPOILER SONU*

Kitap çok güzeldi. Ama fiyatının güzel olduğuna katılamayacağım. Almayı düşünen varsa kesinlikle almalı. Kitabı okurken beğenmediğim yerleri tam olarak hatırlamıyorum ama kitap yine her zamanki gibi akıcıydı ve insanı içine çekiyordu. Sonu harika bitti ama. Gerçekten sonunu beğendim. Tabi mutsuz sonla bitmemesine rağmen öyle bir şey oldu ki… Ah, spoiler vermemek için kendimi zor tutuyorum. Her neyse kitabın beğenemediğim bir kısmı var ve tam olarak neresi bilmiyorum üzgünüm. Sanki bir şey eksik gibi. Bu yüzden kitaba

VERDİĞİM PUAN: 4.5/5!

Yorumlar